Küçük bir grup olarak eğitim görmekte olan yeni doğan grubumuzun yaş aralığı 6 – 18 aydır.  Her bebeğin beslenme ve uyku düzeni birbirinden farklılık gösterdiği ve her bebeğin önemli bireysel farklılıklara sahip olduğunun bilincinde olduğumuz için, yeni doğan grubumuzdaki bebeklerin ihtiyaçlarını karşılama, sevgi dolu ve destekleyici bir ortamda gelişmeleri sağlamak amacıyla iki öğretmenimiz görev yapmaktadır.

Yeni doğan grubumuzun günlük yemek listesi sebze, meyve, protein gibi günlük besin piramidinde yer alan bütün sağlıklı ve besleyici gıda öğelerini içermektedir. Ayrıca, gıdaların hazırlanmasında, onların yaş gruplarına göre herhangi bir alerjik reaksiyon gösterebilecekleri gıdaları eklememek için özenle dikkat edilmektedir. Bunun yanı sıra, okulumuzdaki bütün yaş gruplarından farklı olarak, yeni doğan grubumuzun sabah saat 10.00’da bir atıştırmalık öğünü daha vardır.

 

Ayrıca yeni doğan grubumuz, yaşlarına uygun olarak hazırlanmış aşağıda belirtilen 3 branş dersine sahiptir:

  • Pazartesi Drama
  • Salı Yoga
  • Çarşamba Ritm

 

“The environment must be rich in motives which lend interest to activity and invite the child to conduct his own experiences.”
“Ortam, çocuğun ilgisini çalışmaya yönlendirebilecek ve kendi deneyimlerini kendi başına yaşantılamaya davet edebilecek zenginlikte olmalıdır.”             

Dr. Maria Montessori

Bağlanma

Bağlanma Kuramıpsikolojide bireyin, başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesidir. Bağlanma, özellikle hayatın ilk iki yılında gerçekleşen ve genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne- arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bu yaklaşımdaki sosyal psikologlara göre (Bowlby, Ainsworth, vb.), bazı kişilerle sıcak-yakın ilişki ihtiyacı, insan doğasının temel bir boyutudur. Zira, hem insan, hem de primatlarda gözlenen bağlanma ihtiyacı, yeni doğmuş çocuğu çevresel tehlikelerden korumaya yönelik bio-sosyal bir süreçtir.

Bazı bağlanma kuramcılarına göre, bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek bağlanmayı oluşturur. Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Yeni doğan bir bebek beslenmek, temizlenmek, ısınmak, korunmak, kısaca yaşayabilmek için anneye ya da başka bir bakıcıya muhtaçtır. Ancak anneler, babalar ya da çocuğa bakmakla yükümlü diğer yetişkinler çocuğun bakımını sadece bir görev olarak algılamazlar, bundan mutluluk ve tatmin de sağlarlar. Çocukla yaşadıkları etkileşimin sonucunda onunla aralarında hissettikleri bağ giderek güçlenir. Bu bağlanmanın oluşmasında bebeklerin bir takım davranış özellikleri etkili olur. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.

 Bağlanma Davranışları:

Emme:  Çocuklar yalnızca süt emmek için annelerini emmezler, aç olmadıklarında da stresten uzaklaşmak için sürekli annelerini emmek isterler. Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mümkün olmadığından bebekler parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her türlü nesneyi emmeye alışırlar.

Sokulma/uzanma (Temas): Bütün memeli türlerinde yavruların anneyle yüz yüze gelmeye ve ona dokunmaya yönelik refleksleri vardır. Örneğin maymunlar, doğar doğmaz annelerinin üzerine tırmanırlar. İnsan yavruları da doğduklarında kaskatı durmak yerine vücutlarını kendilerini taşımakta olan yetişkine kolaylık sağlayacak bir biçimde gevşek ve şekillendirebilir bir biçimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu özelliği gösteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.

Bakış: Çok küçük bebekler bile anne ile göz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gösterirler.

Gülümseme: Bebek gülümsemesi, insanlar için genellikle mutluluk vericidir ve pek çok insan bebekleri güldürmeye çalışır. Doğumlarından itibaren ilk 1 ay içinde bebekler yüksek seslere gülümseyerek karşılık verirler. Bunu keşfeden yetişkinler, bebeklerle yüksek sesle konuşur. 5 haftalıktan itibaren sesler değil, görüntüler önem kazanmaya başlar. Bebekler yüzlere, özellikle de hareket halindeki yüzlere gülümserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gülümseme davranışını doğurur. 3 aylıktan itibaren bebekler aralarında özel bir bağ kurdukları anne, baba gibi kişiler kendilerine yaklaşırken gülümsemeye başlarlar ve bunun bağlanma açısından önemi çok büyüktür. Bu gülümseyişler anne, baba ve çocukla ilgilenen diğer kişiler için büyük birer ödüldür ve çocukla daha çok zaman geçirme arzusu yaratır.

Ağlama: Çocuklar acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu ağlama sesi yetişkinleri çok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir. Bir iddiaya göre bebeklerin acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında kullandıkları ağlama sesleri niteliksel farklılık gösterir. Eğer çocuk aniden ve şiddetli ağlarsa yetişkinler ağlamanın acıdan kaynaklandığını düşünürler. Yavaş başlayıp giderek yükselen bir ağlama sesi ise açlıktan, altının değiştirilmesini istediğinden ya da uykudan kaynaklanıyor olarak algılanır.

Bazı kuramcılar (Bowlby), yukarıda belirtilen davranışları gösteren çocuğun bağlanmasının birbirini izleyen evreler boyunca geliştiğini önermiştir:

  • Birinci Bağlanma Evresinde (Doğumdan 3 aya kadar),

Bebekler herkese benzer nitelikte tepkiler verirler. İnsan seslerini dinlemekten, insan yüzlerine bakmaktan hoşlanırlar. Bowlby, diğer görsel uyarıcılar yerine insan yüzünün bu etkisini en güçlü bağlanma davranışlarından biri olan “sosyal gülücüğü” ortaya çıkaran genetik bir yanlılık olarak değerlendirmiştir. Bowlby’e göre gülme ağlanmayı destekler çünkü bu bakıcıyla yakınlığı sürdürür. Gerçekten gülmenin kendisi sevme ve gözetme etkileşimini destekleyen bir nitelik taşır.

  • İkinci Bağlanma Evresinde (3-6 Ay),

Bebeğin sosyal tepkileri seçici olmaya başlar ve tanıdıkları kişiler onlar için görsel olarak çarpıcı hale gelir. Yabancıları fark etmeleri ve onlardan korkmaya başlamaları bu evrenin başka özelliğidir.

  • Üçüncü Bağlanma Evresi (6 Ay-3 Yaş)

Bebeğin “ayrılma kaygısı” sergilemeye başlamasını kapsar. Bebek, bağlanma figüründen her ne kadar ayrı kalmak istemiyorsa da, bakıcıyı güvenli bir üs olarak kullanarak çevreyi keşfetmek istediğinde ondan uzaklaşabilir. Yüksek ses gibi korkutucu uyarıcılar çocuğun çevreyi keşfetmekten vazgeçerek anneyle fiziksel yakın temas kurma arayışına girmesine yol açar. Benzer şekilde küçük bir çocuk hasta ya da yorgun olduğunda anneyle yakın kalma gereksinimi keşfetme gereksinimine ağır basacaktır; dolayısıyla Bowlby bağlanma siteminin çeşitli uyarılma düzeylerinde aktif hale geldiğini vurgulamaktadır. Bir yaşından itibaren çocuk annenin erişebilirliği ve onun ihtiyaçlarına cevap verecek olup olmamasına dair genel bir fikir oluşturmaya başlar ve böylece bağlanma süreci önemli bir evreyi aşmış olur.

  •  Dördüncü Bağlanma Evresinde (3 Yaş- Çocukluğun Sonu)

Çocuk artık bakıcının plan ve niyetlerini hesaba katabilir ve niçin onu yalnız bıraktığına dair yordama yapmaya başlayabilir. Kuşkusuz yalnız kalma, insan yaşamının büyük korkularından biridir ve ardındaki önemli biyolojik gerekçeleri kavramak yetişkin davranışını anlamada önem taşır. Bowlby ayrılmanın etkilerine özel bir önem vermiştir. Ayrılık uzun süreli değilse bir süre sonra anneyle sıcak bağ yeniden kurulur fakat aksi halde çocuğun bütün insanlardan ümidini kesmesi ve yetişkinlik yıllarında bile başka kişilerle derin bağlanmalar oluşturamaması tehlikesi ortaya çıkar ki bu tür kişiler başkalarını sadece kendi amaçlarını gerçekleştirmek üzere kullanır fakat asla gerçekten sevemezler.

Bağlanma Tipleri:

Anne-çocuk ilişkisinde yaygın inanç, annenin çocuğuna karşı özverili, dikkatli, her an yardıma koşmaya hazır olduğu şeklindedir. Ancak Ainsworth ve arkadaşları (1978), çocuk-anne arasında üç farklı bağlanma stili ve dolayısıyla üç farklı ilişki tipi ayırt etmişlerdir:

  • Güvenli Bağlanma (secure):Bu bağlanma stiline sahip bebeklerin anneleriyle güvenli bir bağ geliştirip onların yokluklarında az huzursuzluk yaşadıkları ve bir yabancı ile odada yalnız kaldıklarında ise onunla rahat iletişim kurdukları fark edilmiştir. Bu bebeklerin anneleri odaya geri döndüklerinde az olan huzursuzluklarının çabuk sakinleştiği ve çevreyi keşfe ve oyunlarına geri döndükleri fark edilmiştir.

  • Kaçınan Bağlanma (anxious avoidant):Bu bağlanma stiline sahip olan bebeklerin anneleri odadan çıktığında çok fazla tepki göstermemekte oldukları, duygusuz göründükleri ve üstünkörü olarak oyuncaklarla oynadıkları gözlenmiştir. Anneleri odaya geri döndüklerinde ise anneleri ile temas kurmaktan kaçındıkları, daha çok çevreyle ilgilendikleri fark edilmiştir.
  • Kaygılı-kararsız Bağlanma (anxious resistant): Bu bağlanma stiline sahip bebekler anneleri odadan çıktığında oldukça yoğun bir sıkıntı, kaygı ve kızgınlık sergiledikleri gözlenmiştir. Anneleri odaya tekrar geldiklerinde ise olumsuz duygu durumlarının devam ettiği, sakinleşemedikleri ve başka şeylerle ilgilenme konusunda isteksiz oldukları gözlenmiştir.

Çocukların hayatlarındaki ilk iki yılı bağlanma geliştirmek için çok önemlidir. Bağlanmanın düzenliliğine bakıldığında, hayatın ilk yıllarında bebeğin geliştirdiği bağlanma türü değişim gösterebilmektedir. Anne –babanın çocuğa karşı tutumuna ya da ölüm, taşınma, anne yoksunluğu gibi bazı hayat stresörlerinin ortaya çıkmasına bağlı olarak güvenli bağlanma geliştirmiş bir çocuk, güvensiz bağlanma belirtileri göstermeye başlayabilir; aynı şekilde güvensiz bağlanma geliştirmiş bir bebek de zamanla güvenli bağlanma belirtileri göstermeye başlayabilir.

Yetişkinlerde bağlanma

Bağlanma Kuramı’na göre, çocuk bebeklikten itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türle yakın ilişkisinde model olarak kullanır. Kaynağını erken çocukluk yıllarındaki bakım veren kişi ile kurduğu ilişki modellerinden alan bağlanma stilleri; bireylerin hayat boyu kurduğu yakın ilişkilerde, aldığı kararlarda, kendisini ve diğerlerini algılayış biçiminde, eğitim hayatlarında, meslek hayatlarında, kurduğu ve kuracağı evliliklerde ve daha birçok yaşamsal alanda etkilerini göstermektedir. Bebekliklerinde annelerine her ihtiyaç duyduklarında gecikmeden annelerinden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Duygu ve düşüncelerini başkalarına açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler, kolaylıkla yakın ilişkiler kurabilirler. Öte yandan, bireylerin benlik ve başkaları modellerinden birisinin ya da her ikisinin birden olumsuz olması mümkündür.

Güvenli bağlanma stiline sahip olmayan diğer bireyler ise bağlanma stilleri kaynaklı olarak yaşamın birçok alanında sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında anne-baba tutumları ve anne-babaların bağlanma stilleri konusundaki farkındalıkları hem bireylerin kişisel yaşamları hem de toplum için üzerinde önemle durulması ve önlemler alınması gereken bir konudur. Dolayısıyla ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi, onlara bu konuda eğitimler ve danışmanlık hizmetleri verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak bağlanma stillerinin bireylerin yaşamları boyunca benlik algılarında, seçimlerinde, iş yaşamlarında, aile içi ilişkilerinde, otoriteyle kurulan ilişkilerde, yakın ve romantik beraberliklerde ve daha birçok yaşamsal alanda önemli rol oynadığı fark edilmiştir. Bundan dolayı son zamanlarda ülkemizde ve dünyada bağlanma stillerinin hangi yaşamsal alanlarla ne derecede ilişkili olduğuna dair bilimsel araştırmalara ağırlık verilmeye başlanmıştır.

 

ÇOCUK VE YETİŞKİNLERDE BAĞLANMA DAVRANIŞ ÖRÜNTÜLERİ

BAĞLANMA STİLİ

ÇOCUKLUK

 YETİŞKİN

Güvenli Bağlanma:

Çocuk anneyi bir güven temeli olarak kabullenmekte, anneden ayrılıp bir yabancı ile yalnız kaldıktan sonra teselli edilebilmekte, anneye yapışma gereksinimi az olmakta, yalnız bırakıldıktan sonra annesi girdiğinde annesini olumlu karşılamakta ve annesini net bir şekilde yabancıya tercih etmektedir. 

Bu bağlanma tarzına sahip yetişkinler, hem kendilerini hem de başkalarını olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.

Güvensiz / Kaçınmacı Bağlanma: 

Çocuk annesi ile temas kurmaktan kaçınmakta, özellikle anne odadan çıkıp tekrar geldiğinde ondan uzak durmakta, annenin temas kurma çabalarına karşı direnç göstermekle birlikte bir temas arayışı içinde görülmektedir. Süreç boyunca anneye de yabancıya da aynı şekilde davranmaktadır.

Kayıtsız bağlanma

Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini olumlu, başkalarını olumsuz görme eğilimindedirler. Bağımsızlıklarına düşkündürler, kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin önemini reddederler.

Kaygılı/Kararsız Bağlanma: 

Çocuk anneden ayrıldığında çok şiddetli huysuzlanmakta ve anne geri döndüğünde çocuğu rahatlatma çabaları başarısız olmaktadır. Çocuğun farklı zamanlarda hem temas aradığı hem de temastan kaçındığı gözlenmiştir. Çocuk annesi ayrılıp geri döndükten sonra kızgınlık ve şiddet davranışları gösterebilmekte, yabancıdan gelen temas ya da rahatlama çabalarına direnç göstermektedir. Çocuk şaşırmış, endişeli, dikkatsiz davranışlar göstermekte, güçlü bir yakınlık arayışının hemen ardından güçlü bir sakınma davranışı gösterebilmektedir. Annesine doğru giderken başka yönlere bakabilmekte, bağlantılı olmayan duygusal dışavurumlar gösterebilmektedir.

Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler. Ya da başkalarının onayını kazanmak bu kişiler için çok önemlidir. Başkalarını zihinlerinde idealize ederler. Yakın ilişkilerinde karşı tarafa çok bağımlıdırlar ve duygularını abartılı bir biçimde ifade ederler.